Tanrı'ya Mektuplar ve Fıkralar

Tanrı'ya Mektuplar ve Fıkralar

Avrupa ve Amerika’da 2-9 yaş çocuklara Tanrı’ya ilişkin düşüncelerini sormuşlar. Dinsel eğitimin bir parçası olarak çocuklara Tanrı’ya bir mektup yazın ve duygularınızı isteklerinizi anlatın demişler.

1) Sevgili Tanrı, şu andaki eksiklerimi yazıyorum: Yeni bir bisiklet, bir kimya seti, köpek, film makinesi, beyzbol eldiveni. Hepsini gönderemezsen birazı da olur.
Seni seven Eric --5 yaşında-
Not: Noel Baba’nın olmadığını biliyorum.

2) Canım canım Tanrı,
Astronotları öyle yukari firlatip firfir döndürmelerinden ödüm kopuyor. N’olur onların bizim evin çatısına düşmelerine izin verme.
Dostun Norman --4.5 yaşında-

3) Sevgili Tanrım,
insanlarin ölmelerine izin verip yenilerini yapmak yerine neden elindekileri tutmuyorsun? Jane --6 yaşında-

4) Sevgili Tanrı,
Lütfen bana bir midilli gönder. Senden şimdiye kadar hiçbir şey istemedim. Bunu da herhalde unutmazsın.
Bruce --4 yaşında-

5) Sevgili Tanrı,
Babam çok aksi. Onu bu huyundan vazgeçirmeni istiyorum. Ama lütfen canını yakma. Sevgilerle.
Martin --5 yaşında-

6) Sevgili Tanrı,
Bulutlardan biri yüzünü öyle korkunç yaptı ki ödüm koptu. N’olur söyle ona bi’ daha öyle yapmasın.
Ellen --3 yaşynda-

7) Sevgili Tanrı,
Sahiden var mısın? Bazıları buna inanmıyor: Eğer varsan gecikmeden bir şeyler yapmanda fayda var.
Harriet Ann --6 yaşında-

Sevgili Tanrı,
Eğer hiç kimse bilmeyecekse iyi olmanın ne yararı var?
Mark --8 yaşında-

9) Tanrı’cım,
Üst kattakiler durmadan bağıra çağıra kavga ediyorlar. Bence yalnızca çok iyi arkadaşların evlenmesine izin vermelisin.
Nan --5 yaşında-

10) Sevgili Tanrım,
Ne diye bu kadar çok insan yarattın. Başka bir dünya daha yapıp fazlalıkları oraya koyamaz mısın?
J.B. --7 yaşında-

11) Tanrım,
Insanlara ruhları her zaman doğru mu dağıtıyorsun? Yanlış yapabilirsin.
Audrey --8 yaşında-

12) Sevgili Tanrı,
Sen tuhaf ne yaparsan yap herkes hayran oluyor; ama ben ufacık bir şaka bile yapsam yiyorum fırçayı.
Jodie --6.5 yaşında-

13) Sevgili Tanrı,
Bizi hiç merak etme çünkü bizimkiler çok dindar.
Teddy --9 yaşında-

14) Sevgili Tanrı,
Bende senin dışında bütün liderlerin resmi var. Norman --6 yaşında-

15) Tanrım,
Şişman olunca kimse senin arkadaşın olmak istemiyor.
Billy Jean --9 yaşında-

16) Sevgili Tanrım,
Oğlanlar kızlardan daha mi üstün? Biliyorum sen de onlardansın ama gene de dürüst olmaya çalış.
Sylvia --5 yaşında-

17) Sevgili Tanrı,
Kitabını okudum ve beğendim. Bütün o fikirler nereden geldi aklına?
John --8 yaşında-

1Cool Sevgili Tanrı,
Zürafaların görünümünü isteyerek mi böyle yaptın, yoksa yanlışlıkla mı oldu?
Norman --4 yaşında-

19) Tanrım,
İncil’de neden hiç karının adi geçmiyor? Yoksa İncil’i yazarken daha evlenmemiş miydiniz?
Larry --6 yaşında-

20) Sevgili Tanrım,
Tamam incil’de öbür yanağını çevir dedin biliyorum; ama kardeşim gözüme vurunca ne yapacağım?
Sevgiler, Teresa --5 yaşında-

21) Sevgili Tanrı,
Tanry oldugunu nasıl bilebildin?
Charlene --3 yaşında-

22) Sevgili Tanrı,
Senin yaşına geldiğimde tıpkı senin gibi olmak istiyorum. Tamam mı?
Tommy --4 yaşında-

23) Sevgili Tanrım,
Eger Tanrı ben olsaydım bu kadar iyi olmazdım. Bunu aklından çıkarma.

Sizler 3 kelimeyle neler yazardınız peki Tanrıya?

----------------------------

Elbet vardır bir nedeni :)

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir komisyon, bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı, "Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış";

Fizikçi, "Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş";

Jeolog, "Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış";

Matematikçi, "Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış";

Antropolog, "Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam kısa ama çok net cevap verir:

-Boru yetmedi.

------------------------

Aranızda doktor var mı?

Tıp fakültesinde Uygulamalı Otopsi dersi... Kürsüde bir kadavra boylu boyunca uzanmış.
Anfide her öğrencinin önünde bir kadavra. Hoca konuşmaya başlıyor.
-Arkadaşlar, bu dönem bu dersi birlikte işleyeceğiz.
Doktor olmanın ilk şartı, hastadan, kadavradan korkmayacaksınız, iğrenmeyeceksiniz.
Şimdi bakın ne yapıyorum...
Hoca bu sözünden sonra parmağını kadavranın kıçına sokup çıkarıyor, sonra da yalıyor.
-Şimdi herkes benim yaptığımı yapsın....
Sınıfta bir uğultu kopuyor. Öğrenciler şaşkın.
Tabii epeyce bir tereddütten sonra herkes önlerindeki kadavralar üzerinde hareketi tekrarlıyor..
Hoca devam ediyor,
-Doktor olmanın ikinci önemli şartı İyi ve dikkatli bir gözlemci olacaksınız. Örneğin biraz önce kadavranın kıçına orta parmağımı sokup, İşaret parmağımı yaladığımı kaçınız farkettiniz?

---------------------

İddia

Barda uzun süre tek başına içki içen adam bir süre sonra barmene "Biliyormusun, ben sol gözümü ısırabilirim" demiş Doğal olarak barmen buna inanmamış. 10,000,000, Lirasına iddiaya girmişler. Adam, takma olan sol gözünü çıkarmış; ısırmış ve barmenin hayret dolu bakışları arasında parayı cebine atmış. Bir kaç kadeh daha içtikten sonra adam gene barmene dönmüş ve "Biliyormusun" demiş; "ben sağ gözümü de ısırırım!" Adamın tavırlarından kör olmadığını; dolayısıyla öbür gözünün de takma olamayacağını düşünen barmen, parasını kurtarabilmek umuduyla hemen 10,000,000 sına iddiaya girmiş. Adam sakin sakin takma dişlerini çıkarıp sağlam olan sağ gözünü de ısırmış. Aradan bir kaç saat geçince, müşteri barmene "Yirmi milyonunu kurtarmak için sana bir fırsat vermek istiyorum" demiş. "Elli milyonuna iddiaya girerim ki bu oturduğum yerden taaa öbür köşeye yerleştireceğin bir bira şişesinin içine, bir damla bile etrafa sıçratmadan işeyebilirim." Barmen uzun uzun bu işin altında nasıl bir üç kağıt olabileceğini düşünmüş; bulamamış ve iddiayı kabul etmiş. Salonun en uzak köşesine bir şişe yerleştirmişler ve adam işemeye başlamış. Değil etrafa bir damla damlatmamak; ortalığı tam anlamıyla berbat etmiş. Barmen paralarını kurtarmanın sevinciyle olduğu yerde zıplamaya başlamış. Biraz sakinleşince adama dönüp "Kesinlikle kaybedeceğini bile bile neden böyle bir iddiaya girdin?" diye sormuş. "Kaybettiğimi de nerden çıkardınız?" demiş adam; "Şu karşı masada oturan iki asık suratlı adamı görüyormusunuz? İşte onlarla ""barın orta yerine işerim, barmen de sevinçten zıplar"" diye 50'şer milyon lirasına iddiaya girdim".

//////////////////////////////////////////////////

Kapitalist Baba

Sarah daha 17 yaşındaymış. Ama günlerdir gözleri yaşlı geziyormuş evde. Babası biraz sıkıştırınca korkunç gerçeği öğrenmiş. Sarah çocuk yaşta gebe kalmış. Kimden? Milyarder işadamı Elie Epstein'dan.

Baba, atladığı gibi Elie denilen adamın iş yerine gitmiş. Adını taşıyan gökdelenin 52. katındaki bürosuna dalmış. Epstein, kızın babasının geldiğini duyunca, Yönetim Kurulu toplantısını yarıda kesip yanına gelmiş.

- Dur, söyleme, niye geldiğini biliyorum, demiş. Bir halt ettim, ama kendimi affettireceğim.
- Nasıl affettirebilirsin ki? demiş kederli baba. Kızım bugün yarın ana olacak, daha 17 yaşında...
- Biliyorum, demiş Epstein. Ama sana önerim şu: Kızına, doğum yaptığı gün, 10 milyon dolar vereceğim, ömür boyu rahat etsin diye. Sana ve eşine de, çektirdiğim acılar için, birer milyon dolar. Dur, bitmedi! Doğacak
çocuğun bakımı, eğitimi için de size her ay yüz bin dolar vereceğim...
- Tamam, demiş kederli baba. Ama ya düşük yaparsa? Bir şans daha verirsin değil mi kızıma?

--------------------------

Bektaşi Cuma'ya gitmiş. Camide hoca yüksekçe bir yere çıkmış boyuna nutuk atmakta... Hem de şarap içenleri açıkça kınamaktadır.

Bektaşi can kulağıyla dinlemeye başlamış, hoca devamla "Şarap içenler öbür tarafta her türlü ceza görecek. Şarap içmeyenler her türlü sefa görecek... Hatta her birinin emrine kırk huri verilecek... Huriler şöyle güzel, böyle hoş, başka türlü mültefit.... Şarap içenlerinse içtikleri her şişe şarap kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!!!! " demiş.

Bektaşi dayanamamış durduğu yerden seslenmiş:
"Hoca efendi şişeler dolu mu olacak boş mu!.."

Hoca gürlemiş:
"Bre zındık sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane mi sanırsın!"

Bektaşi boynunu büküp itiraz etmiş:
"İyi ama hoca, adam başı kırk huri ile sen de öbür tarafı kerhane mi sanırsın!!!"

----------------------

KADINLARA KARŞI ZAFER
Adam kitabevinden içeri girdi, tezgahta duran gence sordu:
- Sizde "Kadınlara Karşı Zafer Kazanan Erkek" romanı var mı? Tezgahtar eliyle
az ötesini işaret etti:
- Var efendim, orada masal kitapları bölümünde. bulabilirsiniz.

SUÇLU
Bir suçlu yurt çapında aranıyormuş. Bütün emniyet müdürlüklerine
suçlunun bir adet cepheden ve iki adet profilden resmi
dağıtılmış.İki gün sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nden bir fax gelmiş:
- Suçlulardan ikisini yakaladık. Üçüncüsünün yakalanması an meselesi

MUSTAFA
Polis - Beyefendi radar uygulamamız vardı. Hız sınırını aştınız.
Adam - Aşmadım birader.
Polis - Beyefendi radar kayıtlarını girebiliriz.
Adam - Ben Mustafa’nın arkadaşıyım, uğraşmayın benimle
Polis - (Afallar) Mustafa mı, o da kim ?
Adam - Sen Mustafa’yı tanımıyor musun ?
Polis - Ee şey hatırlayamadım...
Adam - Dur yanımda resmi var sana göstereyim.(Cebinden bir 10 milyonluk
çıkartır ve üzerindeki Atatürk resmini gösterir)
Polis - Haa, pardon simdi hatırladım. Tamam.
Adam - Gidebilir miyim ?
Polis - Şey, bu Mustafa’nın başka resmi var mı yanınızda ?
Adam -Eeeh be... Arkadaş dediysek arkadaşımızın albümünü
yanımızda taşımıyoruz ya...

---------------

İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.
"Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hemde altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.
Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.
- İnbe başbakan, inbe başbakan ! Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler. Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.
- Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.
Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı, ve haykırdı :
- İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte !
Hakim acıyan gözlerle adama baktı ;
- Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene.

**********************************
Adamın biri evine gelir ve posta kutusunda telefon faturasını görür. Bir bakar ki 3 milyar küsur lira fatura. Beyninden vurulmuşa döner.
Hemen ayrıntılı fatura ister. Fatura gelir.

Aranan bütün numaralar adamın arkadaşlarına ve dostlarına aittir.
Adam "Bu nasıl olur? Ödeyeceğiz mecburen" der..

O sırada gözü papağanına takılır. Bir an tereddüt eder.

Gece papağanı gözlemeye karar verir. Papağan kafesinden çıkar ve telefonun basına gidip rehberi açar, Adamın arkadaşlarını tek tek arayıp saatlerce konuşmaya
başlar.
Adam sinirden çıldırmış bir şekilde papağanı yakalar ve kanatlarından duvara çiviler. Papağan çarmıha gerilmiş bir vaziyette duvarda asılı kalmıştır. Adam sinirle papağanı azarlar; "Bir hafta burada asılı
kal da aklın başına gelsin. Çek bakalım cezanı." Adam gider.

Papağan bir bakar karşı duvarda çarmıha gerilmiş İsa durmakta.
Hemen muhabbet koyulur; "Birader sen ne kadardır buradasın?"
"2000 yıldır buradayım" der İsa. Papağan hayretler içinde kalır;
"Ohaaaa! Nereyi aradın lan öyle?"

------------------

Adamın biri yeni ulaştığı otele kaydını yaptırır. Odasına girdiğinde masada bir bilgisayar görürür ve karısına e-mail atmaya karar verir. Fakat yazdığı mesajı farkında olmadan yanlış bir adrese gönderir.... Tam bu sırada farklı bir yerde kadın, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönmüştür ve bilgisayarındaki maili görür, arkadaşlarından geldiğini düşündüğü maili okuyunca olduğu yere yığılıp kalır. Odaya giren annesi yerde yatan kızını ve ekrandaki mesajı görür.
Kime : Sevgili karıma
Konu : Yeni ulaştım.
Tarih : 16 Mayıs 2004
Benden haber aldığına şaşıracağından eminim. Burada bilgisayar var ve sevdiklerimize e-mail gönderebiliyoruz. Buraya yeni ulaştım ve kaydımı yaptırdım. Herşey yarın senin buraya geleceğini düşünülerek hazırlanmış.Seninle buluşmayı dört gözle bekliyorum. Umarım benim gibi sorunsuz bir yolculuk geçirirsin.
Not : Burası çok sıcak.

------------------

Babada Kalacaktır

Boşanma davasında kadın, hakime talebini gerekçesi ile açıklamış:
- "Sayın hakim, çocuğun bende kalmasını istiyorum. Onu dokuz ay karnımda taşıdım."
Hakim kocaya sormuş:
- "Karınızı duydunuz. Bir diyeceğiniz var mı?"
Adam "Var tabii" demiş ve anlatmış:
- "Sayın hakim. Farzedelim ki canınız bir kutu soğuk kola istedi. Makineye parayı attınız ve kola geldi. Şimdi bu kola makinenin midir, yoksa parayı deliğe atanın mı?"
Hakim sekreterine dönmüş:
- "Yaz kızım. Çocuk babada kalacaktır..."

--------------------

Sosis

Babası çocuğuna güzel bir iş kurmak için paçaları sıvamış. Ancak oğlan salak olduğu için hiç bir işi beceremiyormuş. Babası ona ne is bulduysa hepsini elini yüzüne bulaştırmış berbat etmiş. En sonunda babası tam otomatik bir sosis fabrikası kurdurmuş. Çocuğunu elinden tutup, bari işi öğrensin diye hemen fabrikadaki bir sosis makinesinin başına götürmüş.
- "Bak oğlum" demiş. "Buradan böyle öküzü yolluyorsun... aha diğer taraftan sosis olarak çıkıyor, bu kadar basit anladın mı?". Çocuk dinlemeden başını sallamış, sallamış ta... sonra babasının yüzüne salak salak bakmış ve;
- "Peki buba, buradan sosisi goysak, öteki taraftan öküz olarak çukar mu ?" diye merakla sormuş. Babası hemen cevaplamış:
- "Maalesef evladım, o teknoloji bir tek senin ananda var..."