Gergedanlaş(ma)manın Hikayesi

Gergedanlaş(ma)manın Hikayesi

Her günden farksız bir Pazar sabahı idi. Her zamanki gibi olağan, monoton, sıra dışılıktan çok uzaktı. Ta ki o pencereyi açıp temiz bir bahar havası almak için kafasını sokağa doğru şöyle bir uzatana kadar. Acaba hala uykuda mıyım diye düşündü bir an için. Şu gördüğü kocaman yaratık bir gergedan olabilir miydi? Saçma gibi görünüyordu ama sokağın ortasında gezinen yaratık gerçekten de bir gergedandı. Bu gördüğü şeyin nasıl olup da böylesine şehrin ortasında gezindiğine bir anlam vermeye çalıştı.

Kesinlikle bu gergedan hayvanat bahçesinden kaçmış olmalıydı. Hayvanat bahçesini aramaya karar verdi. Telefon çaldı, karşıdan gelen ses "buyurun hayvanat bahçesi ne istemiştiniz?" diye sordu. Telefondaki ses, "Pazar günü sabah sabah kim neden burayı arar ki" dercesine bir cevap bekliyordu. "Eee... ben şey, sanırım hayvanat bahçesinden bir gergedan kaçmış" dedi adam. Telefondaki görevli "Bir yanlışınız var herhalde, burada beş tane gergedanımız var ve hepsi yerlerinde" dedi ve bu anlamsız telefon konuşmasına derhal son vermek üzere telefonu kapadı. Bu meseleyi düşünmenin kendi ruh sağlığı içinde pek hayırlı olmayacağına karar veren adam bunun sabah uyku mahmurluğuyla görülmüş bir rüya olduğunu düşündü.

Olayın üzerinden daha bir hafta geçmemişti ki adam işine giderken karşısına bir gergedan daha çıktı. "Hayır yine mi bir gergedan! İki hatta üç tane gergedan var!" diye çığlık atmaya başladı. Bu sefer gördüklerinin doğruluğunu teyide etmek için çevresine bakındı. Etrafındaki insanlarda kendisi ile hemfikirdi. Hepsi gergedanları birbirlerine gösteriyor, bağırıyorlardı. Adam tekrar hayvanat bahçesine telefon etti. Ama hayvanat bahçesinin beş adet gergadanı da hala yerinde duruyordu. En azından böyle söylüyordu hayvanat bahçesinin yetkilileri! Peki nereden çıkmıştı bu gergedanlar, yakınlarda sirk falan da yoktu.

Birkaç hafta içinde gerçek ortaya çıktı. İnsanlar birer ikişer gergedanlaşmaya başlamıştı. İlk zamanlarda gergedanlara korku ile bakanlar da yavaş yavaş gergedanlaşmaya başlıyordu. Artık gergedanlaşma bir moda değişimi haline gelmişti. Televizyonda her gün gergedanlaşan bir ünlü gergedanlığın ne kadar yakıştığını anlatıyordu. Gergedanlığın ne kadar hoş olduğunu anlatan haberler de gitgide çoğalıyordu.

Bütün bu kaos ortamı içinde gergedanları ilk gören adam karısıyla beraber bütün bunlara şaşırarak insanlıklarını korumaya çalıştılar. Daha önceki gün komşuları gergedanlaşmış, onları da "siz hala gergedanlaşmadınız mı, nasıl da geri kafalısınız?" diye eleştirmişti. Artık gergedanlaşmayanlar istenmeyen kişi ilan ediliyordu. Hala insan kalmakta direnenler işlerinden kovuluyor, evlerinden çıkarılıyor, daha çok dışlandılar.

Gergedanlaşmayan sadece adam ve karısı kalmıştı. Onlar inatla insan kalmaya devam ettiler. Fakat insan olmak artık çok zordu. Gergedanlar onları gördükleri yerde kovalıyor, köşeye sıkıştırmaya, onları da gergedanlaştırmaya çalışıyorlardı.

Uzun süre kaçtılar, insanlıklarını korumaya çalıştılar. Fakat bir gün kadın adama artık dayanamayacağını ve kendisinin de gergedanlaşacağını söyledi. Adam daha kadının sözlerinin verdiği şaşkınlığı üzerinden atamamışken karşısında kadının yerine bir gergedan buldu.

Adam artık insan olarak sadece kendisi kalmıştı. Ama o, ne olursa olsun insanlığını korumaya kararlıydı. Böyle bir şeyin nasıl olabildiğini çok düşündü. En çok sevdiği dostları, karısı, iş arkadaşları... Hayır! İnanılmaz şeyler olmuştu. Herkes, tanıdığı herkes insanlığından, yaşamından vazgeçmişti. Tiyatroda, müzikte, sabahlara kadar süren dost sohbetlerinde kitaptan ve aşktan gençliğinin en demli yıllarında en büyük sevdası güneş...

Güneş bile sanki her o akşam üstü sönüvermişti. Onunla birlikte anıları, dokunuşları ve paylaştıkları da...

Sonra en önemli soruyu sordu kendi kendine. "Neden" dedi kendi kendine, "neden insan olmaktan, insanca yaşamaktan vazgeçeyim?" diye haykırdı! Ve ardından bir sessizlik çöktü evin kasvetli iç karartan havasına. Başı dizlerinin arasında "insanım ben insan kalacağım" diye fısıldadı. Gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. İçinde insanlığını koruma konusunda bir onurlu mücadale, yiğitçe direnme kararlılığını büyütüyordu.

Çok sürmedi ve gergedanlar toplandı başına. "Hadi artık sen de gergedan ol" dediler. "Çaresizsin, tek başına kaldın!

Adam "hayır!" diye direndi. Gergedanlar sertleşmeye başladılar. "Gergedan olmak zorundasın. Yoksa ölürsün. Gergedan ol, sana emrediyoruz" dediler.

Adam "ben bir insanım ve insan olmaya devam edeceğim" diye haykırdı.

Gergedanlar homurdandılar, sinirlendiler ve hepsi birden adamın üstüne saldırdılar. Adamı binlerce parçaya ayırdılar.

Yaptıkları işten çok mutlu olan gergedanların sevinçleri kursaklarında kaldı. Çünkü parçaladıkları adamın her bir parçasından birer insan daha oluşmuştu.

Gergedanların karşısındaki giderek çoğalan binlerce insan bu gergedanlaşma saçmalığına son vermeye kararlı görünüyorlardı. İşte bu insanlar, insanlık onurları adına gergedanlarla savaştılar ve onları yok ettiler.

(Koordinasyon Sitesi'nden alınmıştır. Site daha sonra kapandı.)