Fıkralar 003

Fıkralar 003

Kabe'deki İt

Türkmen evine bir gün bir şıh misafir geldi.

Buyur ettiler, köylülerle birlikte odaya aldılar, köylüler ne keramet edecek diye onun ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “Hoşt” demeye başladı.

Köylüler bunun bir keramet olduğunu anladılar ama ne kerameti olduğunu anlayamadılar, merakla sordular:

“Ya şıh hazretleri nedir o arada hoşt dediğin?..” Şıh:

“Bir köpek Kabe'nin duvarına işeyecek gibi niyetleniyor, onu görüyorum tabii ki, hoşt diye kovalıyorum…”

Köylülerin itikadı bir iken bin oldu… Olanları kapının eşiğinden dinleyen evin hanım ağası sofrayı hazırladı, herkesin önüne üzerinde et olan pilav geldi…

Şıhın tabağında sadece pilav vardı… Şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya

“Benim tabağımda et niye yok, bunun bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye sordu…

Hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi, onun etlerini pilavın altına koymuştu… Pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi ve dedi ki:

“Ulan, tabağındaki eti görmedin de, Kabe'deki iti mi gördün deyyus!"

=====================

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı: "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış";

Fizikçi; "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş";

Jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış";

Matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış";

Antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir:

"Boru yetmedi."

===================

Bektaşi Cuma'ya gitmiş. Camide hoca yüksekçe bir yere çıkmış boyuna nutuk atmakta... Hem de şarap içenleri açıkça kınamaktadır.

Bektaşi can kulağıyla dinlemeye başlamış, hoca devamla "Şarap içenler öbür tarafta her türlü ceza görecek. Şarap içmeyenler her türlü sefa görecek... Hatta her birinin emrine kırk huri verilecek... Huriler şöyle güzel, böyle hoş, başka türlü mültefit.... Şarap içenlerinse içtikleri her şişe şarap kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak!!!! " demiş.

Bektaşi dayanamamış durduğu yerden seslenmiş:
"Hoca efendi şişeler dolu mu olacak boş mu!.."

Hoca gürlemiş:
"Bre zındık sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane mi sanırsın!"

Bektaşi boynunu büküp itiraz etmiş:
"İyi ama hoca, adam başı kırk huri ile sen de öbür tarafı kerhane mi sanırsın!!!"

====================

KADINLARA KARŞI ZAFER
Adam kitabevinden içeri girdi, tezgahta duran gence sordu:
- Sizde "Kadınlara Karşı Zafer Kazanan Erkek" romanı var mı? Tezgahtar eliyle
az ötesini işaret etti:
- Var efendim, orada masal kitapları bölümünde. bulabilirsiniz.

==============

SUÇLU
Bir suçlu yurt çapında aranıyormuş. Bütün emniyet müdürlüklerine suçlunun bir adet cepheden ve iki adet profilden resmi dağıtılmış.İki gün sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nden bir fax gelmiş:
- Suçlulardan ikisini yakaladık. Üçüncüsünün yakalanması an meselesi

==============

MUSTAFA
Polis - Beyefendi radar uygulamamız vardı. Hız sınırını aştınız.
Adam - Aşmadım birader.
Polis - Beyefendi radar kayıtlarını girebiliriz.
Adam - Ben Mustafa’nın arkadaşıyım, uğraşmayın benimle
Polis - (Afallar) Mustafa mı, o da kim?
Adam - Sen Mustafa’yı tanımıyor musun?
Polis - Ee şey hatırlayamadım...
Adam - Dur yanımda resmi var sana göstereyim.(Cebinden bir 10 milyonluk çıkartır ve üzerindeki Atatürk resmini gösterir)
Polis - Haa, pardon simdi hatırladım. Tamam.
Adam - Gidebilir miyim ?
Polis - Şey, bu Mustafa’nın başka resmi var mı yanınızda?
Adam -Eeeh be... Arkadaş dediysek arkadaşımızın albümünü yanımızda taşımıyoruz ya...

=============

Yirmi Sene

İşsizdi, parasızdı, kalacak yeri, yiyecek ekmeği, iki satır muhabbet edebileceği bir arkadaşı da yoktu. Nerden geldiği bilinmez "Küçükistan Ceza Kanunu" diye bir kitap geçmişti eline bir gün onu okuyarak vakit geçiriyordu ki "Ülke başbakanına hakaret etmenin cezası altı ay" kitabı ve gözlerini kapattı.

"Hem bütün hırsımı ondan alırım, hem bütün gazeteler, televizyonlar benden söz eder meşhur olurum, hemde altı ay ekmek elden su gölden yiyecek, yatacak derdim olmadan çiçek gibi kışı geçiririm." diye düşündü.

Ertesi gün mitinge gitti, Küçükistan Başbakanı konuşurken milletin arasından fırlayıp bütün gücüyle bağırmaya başladı.

- İnbe başbakan, inbe başbakan ! Güvenlik kuvvetleri hemen müdahale edip yaka paça götürdüler. Ertesi gün mahkemeye çıktı, şahitler dinlendi, savunması alındı. Hakim kararı açıkladı.

- Sanığın suçu sabit görüldüğünden yirmi sene altı ay hapsine karar verilmiştir.

Birden gözleri karardı ayakta sendeledi, sonra kendini toparladı, ve haykırdı :

- İtiraz ediyorum hakim bey, Küçükistan Ceza Kanunu'nun şu maddesinin şu bendine göre başbakana hakaret sadece altı ay, bir yanlışlık var bu işte!

Hakim acıyan gözlerle adama baktı ;

- Haklısın oğlum, başbakana hakaret altı ay fakat devlet sırrını açığa vurmak yirmi sene.