Fıkralar - 001
Fıkralar Serisi

"İSMİNİN YARISINA KURBAN OLAYIM
Tunceli’de bir konser veriliyormuş.
Sahnedeki sanatçı Alevi, Bektaşi kültürünü yansıtan güzel deyişleri çalıp söylerken, Alevilik duyguları çok kuvvetli bir vatandaş durumdan çok memnun ve oldukça duygulanmış bir şekilde yanındakine sorar “Türküleri söyleyenin adı ne”. Yanındaki de “Onun adı Ali Osman” der. Alevi vatandaş düşünür sanatçının isminin içinde Ali olması çok iyi de Ali ile beraber Osman’ın olması hiç iyi değil, ama sanatçıyı da çok sevmiş, sevgisini göstermek istiyor. Sahneye döner bağırmaya başlar “ben senin isminin yarısına kurban olayım”...
===============
İSLAMIN ŞARTI KAÇ ?
Pertek feribot iskelesinde trafik polisi köyden gelen bir traktörü durdurur, kontrol eder bir iki basit kusur bulur. Biraz nasihat eder, vatandaşı saf bulduğundan, hafiften de kafa bulmak için, “Size ceza yazmam gerekiyor, fakat bir soru soracağım, bilirseniz ceza yazmayacağım” der. Şoför de “sor” der.
Polis sorar.
-İslâm’ın şartı kaç?
Traktör şoförü düşünür, düşünür 15 der. Polis “olmadı” diyince, yanda bulunan diğer bir vatandaş hafiften fısıldar “5 de 5”. Şoför yanındakine döner “Ben 15 diyorum kabul etmiyor. 5’i kabul eder mi?”.
===============
Köylü, karısı ile, yetiştirdiği sebzeleri arabasına yüklemiş satmaya götürüyordu. Yola çıkmışlar. Çok geçmeden kadın :
- Aliiiii. Hele bi yol öpsene beni.
Adam, arabayı durdurmuş öpmüş karısını ve tekrar yola devam etmişler.
Az sonra kadın :
- Aliiiii. Birde su yanağımdan öp gayri.
Araba yine durmuş, yine öpücük ve yola devam.
Derken yine kadın :
-Aliiiiii. Birazda su bacağımı okşasan ya...
Adam “ya sabir” çekerek bir daha durdurmuş arabayı. Bacağını okşamış karısının ve araba tekrar giderken kadın:
- Aliiiii. Öteki bacağımı da, deyince kocası gürlemiş:
-Kalk len patlıcanların üzerinden. Kalkta domateslerin olduğu yere otur!
===============
HER İHTİMALE KARŞI
Temel Cemal'e anlatıyormuş.
- Pi herif bağa “cok sempatiksinuz” dedi.
- O ne demektur?
- Pen de pilmeyrum ama, her ihtimale karsi furdum oni.
===============
Temel bir iş müracatında bulunur ve işe kabul edilir ama bazı belgeler isterler. Temel kara kara düşünerek Dursun'un yanına gelir. Dursun sorar;
-Ne uşağım ne düşüneysun?
-Bir işe gireceğum ve bazı belgeler istediler. Hepsinu anladum fakat 8 tane vesikaluk fotoğraf istiyorlar. Ben vesikalık fotoğraf nedir bilmeyrum.
Dursun hemen atılır,
-Ben bileyrum, normal fotoğrafın omuzdan yukarı olanıdır.
-Peki nasıl yapacaz?
Dursun biraz düşünür ve;
-Tamam!!!! Şimdi sen buraya omuzlarına gelecek kadar çukur kazacaksın içine gireceksin bende çekeceğim. Ben fotoğraf makinasını alıp geleyrum.
der ve gider. İki saat sonra geri döner ve ne görsün. Temel kan ter içinde 8 tane çukur kazmış bekliyor.
-Ula oğlum ne yaptun? Ne gerek vardı 8 tane çukura. Ben 8 tane fotoğraf makinası getirmiştim zaten.
===============
Kocam!
Kadının iki gözü mosmor, annesinin evine gelmiş.
Annesi kimin yaptığını sorunca,
-Kocam.
-Peki o yurt dışında değil miydi?
-Ben de öyle sanıyordum.
===============
Sıra Tarlanın Sürülmesine Geldi
Siyasal haritada artık yeri olmayan bir ülkenin gizli servis karargahındaki telefon çaldı:
"Alo, size bir ihbarda bulunmak istiyorum... Komşum Salomon bir devlet düşmanı... Odunluğunda, deklare edilmemiş elmaslar saklıyor."
Gizli servis karargahından, sert sesli bir yanıt geldi:
"İhbarınız not edilmiştir, merak etmeyin... Teşekkürler."
Gizli servis elemanları ertesi gün Salomon'un evini bastılar, odunluğuna girdiler ve tüm odunları kırarak tek tek tümünün içlerine baktılar, elmasları aradılar. Tek elmas bile bulamayınca da, içlerinden Salamon'a küfürler savurarak çıktılar, karargaha döndüler.
Akşamüstü Salomon'un evinin telefonu çaldı:
"Alo, ben Moşe" dedi bir ses. "Gizli servis elemanları geldiler mi?"
Salomon, gülmesini saklamaya gerek duymadan "Geldiler" dedi.
Moşe de gülmesini saklamaya gerek duymadan sordu:
"Odunluğundaki kışlık odunların tümünü kırdılar mı?.."
Ve beklediği "Evet" yanıtını aldıktan sonra, "O zaman telefon etme sırası sende" dedi. "Tarlamın ekim için çapalanması gerek..."
===============
Savaş Yılları
Yaşlı İtalyan, kasabanın papazına günah çıkarmaya gitmişti.
İhtiyar adam itiraflarına başladı:
"İkinci Dünya savaşının ilk günlerinde bir güzel kız kapımı çalıp kendisini Almanlardan saklamamı istedi. Onu bodruma sakladım. Onu asla bulamadılar.
"Bu harika birşey" dedi, papaz..
"Devamı var" dedi ihtiyar.. "Ben zayıf karakterli bir adamım. Bir gün ondan, kendisini saklamamın bedelini seksüel arzularımı gidererek ödemesini istedim."
Papaz bir süre düşündü, sonra..
"Hımmm.. Savaş yılları. Zor günler.. O koşullarda böyle bir zaaf affedilebilir. Çok büyük bir riski göze almışsınız.. Kaldı ki, kız Almanların eline düşse, başına çok daha kötü şeyler gelirdi. Allah anlayışlı, hoş görülü ve affedicidir. Yaptığınız iyilik ve kötülükleri tartar, sizi şefkatle yargılar.."
"Teşekkür ederim peder" dedi, yaşlı adam.. "Şimdi içim rahatlamışken, bir soru daha sorabilir miyim?."
"Tabii sorabilirsin oğlum" dedi, papaz..
"Ona savaşın bittiğini söylemem gerekiyor mu?.."
===============
UÇAK
Yolcular uçağın yanında otobüsten inmişler.. Bavullarını gösteriyorlar. Bir bakmışlar uçak şirketinin minibüsü yanlarında durmuş. İçinden kaptan pilotla, yardımcı pilot inmişler.. Yolcular fena halde şaşırmışlar.. Nasıl şaşırmasınlar.. Kaptan pilotun elinde bir beyaz baston. Kolunda üç noktalı bant.. Yardımcı pilotun elinde bir köpek tasması.. Tasmanın ucunda bir köpek.. Sağa sola çarparak öyle ilerliyorlar uçağa.. Günlerden bir nisan değil ama, Saka herhalde; demiş yolcular, doluşmuşlar uçağa.. Uçak pistte hızla ilerlemeye başlamış. Yolcuların gözleri camda. Uçak hızlanmış.. Yolcular endişelenmeye başlamışlar.. Uçak daha hızlanmış. Pistin sonu hızla yaklaşmaya başlamış.. Uçak iyice hızlanmış.. Bazı yolcular paniklemiş dua etmeye başlamışlar. Uçak son hiza ulaşmış. Bu arada pistin sonuna da ulaşmış. 10 metre sonra betonun bitip çimlerin başladığı gören yolcular dehşet içinde çığlığı basmışlar.. Tam o anda da kaptan pilot levyeyisonuna kadar çekmiş.. Uçak tam pist biterken tekerleklerini yerden kesmiş, havalanmış. Kaptan pilot arkasına yaslanmış. Derin bir nefes almış ve yardımcı pilota dönmüş: Biliyor musun? demiş, Bir gün çığlık atmayacaklar ve hepimiz öleceğiz!..
===============
Rotanızı Değiştirin... Hemen, Şimdi!
(Amerika Deniz Kuvvetleri'ne ait savaş gemisi Missouri'nin görevlileriyle, Newfoundland'de görevli Kanadalı yetkililer arasında 1955 yılında yapılan ve tümüyle gerçek olan bu telsiz görüşmesi, Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından aynı yıl açıklanmıştır.)
Amerikan gemisi : Çarpışmayı önlemek için lütfen rotanızı 15 derece kuzeye çevirin. Tamam.
Kanadalı yetkililerin yanıtı : Çarpışmayı önlemek için biz sizin rotanızı 15 derece güneye çevirmenizi öneririz. Tamam.
Amerikan gemisi : Amerikan Deniz Kuvvetleri gemisinin kaptanı konuşuyor. Tekrar ediyorum : Rotanızı değiştirin. Tamam.
Kanadalı yetkililerin yanıtı : Hayır, biz rotamızı değiştiremeyiz. Tekrar ediyorum : Siz rotanızı değiştirin. Tamam.
Amerikan gemisi : Burası Amerikan uçak gemisi Missouri. Adımızı duymamış olanlara anımsatıyoruz : Amerikan Deniz Kuvvetleri'nin büyük savaş gemisi Missouri'yiz. Lütfen şakanızdan yada inadınızdan vazgeçin, derhal rotanızı değiştirin. Hem de hemen şimdi. Tamam.
Kanadalı yetkililerin yanıtı : Biz de size kendimizi tanıtalım, SS/Missouri. Burası deniz feneri. Tamam!!
===============
Aptal ve Güzel
Bir gün Temel'e sormuşlar:
-Ula Temel aptal mı yoksa güzel mi olmak istersin?
Temel :
-Aptal olmak isterim.
-Niye?
Temel:
-Ula demiş güzellik geçicidir...
===============
BEKTAŞİ VE ATLI
Bir gün yolda yaya giden bir bektaşinin önüne bir atlı çıktı:
-Baba, dedi, bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın?
Bektaşi yanıt verdi:
- Elimden gelen bir şeyse, hay hay, oğlum.
- Sunu öğrenmek istiyorum: Su anda Allah ne yapıyor?
Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş:
- Yanıt veririm ama bir şartla, sen o attan in, ben bineyim.
- Neden?
- Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, Bektaşi binmiş.
Adam:
- Hadi, demis söyle bakalım. Allah simdi ne yapıyor?
Bektaşi:
- Ne yapacak, demiş, atı senin gibi budalanın elinden alıp, benim gibi akıllıya veriyor
===============
BEKTAŞİNİN RÜYASI
Mevlevi, Bektaşi ve Softa yemekten sonra ikram edilen bir tepsi baklava icin rüyaya yatarlar. En hayırlı düşü gören baklavayı alacak. Öneri kabul edilir. Yatar, uyurlar.
Sabah olunca Sofu:
"Ne düş gördünüz anlatın bakalım?" der.
Mevlevi sikkesini başına geçirerek:
"Hayırdır inşallah göklere çıktım" der.
Hoca da:
"Ben ise düşümde cennete gittim," der.
Bektaşi:
"Erenler, ben de gece birinizin göklere uçtuğunu, diğerinizin de cennette gezdiğini görünce, 'Artık bunlar fani dünyaya dönmezler' diyerek kalkıp baklavayı temizledim!" der.
===============
DENEDİK
Seksenlik ihtiyar tutmuş yirmi beş yaşlarında bir taze ile evlenmiş. Vakit geçirmeden bir çocuk yapmaya niyetlenmişler. Tabii ki önce bir doktora danışmakta yarar var... Tavsiye üzerine bu alanda uzman bir doktorun yolunu tutmuşlar.
Doktor kısa bir muayeneden sonra bir sperm testini uygun görmüş. Dedenin eline bir kavanoz tutuşturmuş:
-Şu kapalı bölmeye geçin, demiş, orada bu kavanozun içine bir miktar sperm bırakıp kavanozu bana getirin... ihtiyar adam denileni yapmış. Biraz sonra bölmeden sıkıntılı sesler, ahlamalar, uflamalar duyulmuş... Doktor ile genç gelin içerde ne olup bittiğini merak ederken dede başını dışarı uzatmış:
- Doktor bey acaba karim da buraya gelebilir mi?
- Elbette, demiş doktor...
Genç kadın da bölmenin arkasına geçmiş. Bu defa sesler ikileşmiş... Yine ahlamalar.. Uflamalar... Yeni evli çift neden sonra yorgun bir biçimde bölmenin arkasından çıkmış. Yaşlı adam kavanozu umutsuz bir şekilde hekime uzatmış. Hekim kavanoza bakmış:
- Ama bu kavanoz bos...
- Evet, demiş yaşlı adam, olmadı...
- Neden olmadı?
- Olmadı işte... Sağ elimle denedim olmadı... Sol elimle denedim olmadı.. iki elimle denedim olmadı... Karım içeri gelip her iki eliyle denedi yine olmadı. Bir ara dişleriyle denedi o da fayda vermedi. Sonuçta kavanozu açamadık iste doktor bey...
==============
Ticaret
Roma'da dunyaca unlu San Pietro Kilisesi'nde buyuk bir pazar ayini...
Görkemli bir dinsel tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi.. Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım.. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor...ikisinin de boynunda kocaman birer levha
asili..
Birinde "Ben koyu bir Hıristiyan’ım, lütfen bana yardim ediniz " yazılı.
Ötekinde ise sadece " Ben koyu bir Yahudi'yim " yazıyor.
Tabii ki kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar.
Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok.
Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri "Yahudi'yim " yazısı taşıyana sokuluyor. " Bana bak kardeş " diyor , "..dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken , senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten.. Bence çıkar o yazıyı boynundan , sen de su Hıristiyan gibi..." deyince , boynunda "Yahudi'yim" yazılı adam "Hristiyan'im" yazılı olana donup sesleniyor:
- Heey !.. Salamon !.. Herife bak be !.. Gelmiş bize ticaret öğretiyor..
===============
Ölmüş Adamın Karısı
Adamın biri yeni ulaştığı otele kayını yaptırır. Odasına girdiğinde masada bir bilgisayar görür ve karısına e-mail atmaya karar verir. Fakat yazdığı mesajı farkında olmadan yanlış adrese gönderir. Tam bu sırada farklı bir yerde kadın, kocasının cenaze töreninden evine yeni dönmüştür ve bilgisayarındaki maili görür, arkadaşlarından geldiğini düşündüğü maili okuyunca yığılıp kalır. Odaya giren oğlu yerde yatan annesini ve ekrandaki mesajı görür.
Kime: Sevgili Karıma
Konu: Yeni Ulaştım
Tarih: 13.10.2004
Benden haber aldığına şaşıracağından eminim. Burada bilgisayar var ve sevdiklerimize e-mail gönderebiliyoruz. Buraya yeni ulaştım ve kaydımı yaptırdım. Her şey yarın senin buraya geleceğin düşünülerek hazırlanmış. Seninle buluşmayı dört gözle bekliyorum. Umarım benim gibi sorunsuz bir yolculuk geçirirsin.
Not: Burası çok sıcak.