Erdal Eren'in Son Mektuplarından Biri

Sevgili annem, babam ve kardeşlerim;
Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık.(Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var.
Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.
Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda Ölü korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur.
Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.
Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.
Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.
Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim.
Devrimci selamlar
Oğlunuz Erdal
=======================
Erdal Eren Anılıyor
Sadece Türkiye tarihine değil, dünya tarihine de kara bir leke olarak geçen 12 Eylül askeri cuntası, 17 yaşında idam sehpasına yolladığı Erdal Eren adıyla da lanetlenmeye devam ediliyor. Zekeriya Önge adında bir askeri öldürdüğü iddiasıyla, 'jet hızıyla' yapılan göstermelik yargılama sonucu idam edilen Erdal Eren, idamının 21’inci yılında sevenleri, mücadele arkadaşları, insan hakları savunucuları tarafından anılıyor.
Erdal Eren’i idam sehpasına kadar götüren süreç, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (YDGD) üyesi ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in, 30 Ocak 1980’de katledilmesiyle başladı. Ankara’nın Yukarı Ayrancı semtinde yazılama yapan Sinan Suner, MHP’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir’in kurşunlarıyla öldürüldü. Suner’i vurmakla yetinmeyen Ezendemir, arabaya aldığı Suner’i başkent sokaklarında dolaştırdı, işkence etti. Öldüğüne emin olunca da hastane kapısına attı Suner’in cesedini.
Olayın duyulmasının ardından, 2 Şubat 1980’de Sinan Suner’in öldürüldüğü yerde protesto gösterisi yapıldı. Gösteriye müdahale eden askerlerle göstericiler arasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge ölürken, Erdal Eren’le birlikte 24 kişi gözaltına alındı. Eren, Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. 2 Şubat’ta gözaltına alınan Erdal Eren, tarihin en hızlı yargılamasının ardından, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Henüz 17 yaşındaydı Erdal Eren. Ne yaşına bakıldı, ne avukatlarının sunduğu delil ve tanıklara. Dünyanın dört bir tarafında idama karşı tepkiler yükseldi, imzalar toplandı. Ancak karar mahkeme öncesinden verildiğinden, yargıçlara sadece emri uygulamak düştü.
Asmayalım da besleyelim mi?
Askeri Yargıtay 3. Dairesi’nin, önce 'delillerin noksanlığı' nedeniyle esastan, ardından da, idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren 'TCK’nın 59’uncu maddesinin uygulanmaması' nedeniyle usulden bozmasına rağmen, Daireler Kurulu iki kararı da reddetti. Red kararlarıyla yargılamanın yeniden yapılmasının yolu kapatılırken, Eren’in avukatı Nihat Toktay, kararı, 'Yargıtay içinde bitirildi' diye değerlendirdi. Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, dünya çapında yürütülen 'İdamı engelleyelim-Erdal Eren idam edilemez' kampanyasına rağmen 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde infaz edilirken, faşist cuntanın başı Kenan Evren’in, 'Asmayalım da besleyelim mi?' sözleri zihniyetlerini özetledi.
Erdal Eren’in avukatı Nihat Toktay, Erdal’ın 'dönemin yükselen gençlik hareketinin intikamını almak' kastıyla idam edildiğini söyledi. Toktay yayımlanan bir söyleşisinde, 1994 yılında, Zekariya Önge’ye, iddia edildiği gibi arkasından değil karşısından ateş ettiğine ilişkin iki tanığın ortaya çıktığına, olayın geçtiği Hoşdere Caddesi’nde oturan Ruhat Canveren ile kuaförlük yapan Haydar Arzuman’ın gördüklerini ATV’de yayınlanmak üzere hazırlanan 'Son Celse' isimli bir programın 'Erdal Eren Dosyası' bölümü için anlattıklarına dikkat çekti.
Programda ayrıca, kararı bir kez esastan, bir kez de usulden bozan Askeri Yargıtay 3. Dairesi Üyesi ve emekli hakim Ahmet Turan’ın, idam kararının adli hata olduğunu itiraf ettiğini ve dosyada Erdal Eren’in eri öldürdüğüne dair yeterli delilin olmadığını söylediğini de aktaran Toktay, Turan’ın, 'Benim vicdani kanaatim bu delillerle idam kararı verilemeyeceğiydi. Arkadaşlarımı bu yönde ikna ederek kararı bozduk. Ancak başsavcılık itiraz etti, ikinci kez bozduk, en sonunda daireler kurulu idam kararını onadı. Yani sorumluluk onlara aittir' sözlerine dikkat çekti.
Adli süreç işletilmedi
Dava sürecinde, olay yerinde keşif yapılmadığını, Erdal’ın yaşının belirlenmesi için kemik incelemesi istediklerini, ancak yerine getirilmediğini belirten Toktay, ayrıca Erdal Eren’le birlikte olay yerinde yakalanan 24 sanığın da tanık olarak dinlenmediği, ölen askerin üzerinden çıkan elbiselerin Adli Tıp’a gönderilmediğini de söyledi. Toktay, 'kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı ve yakın mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi, olay yerinde kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik incelemesi yapılmadı, tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasındaki çelişkiler giderilmedi' dedi. Toktay, Erdal’ın üzerinde bulunduğu 3.5 metrelik yükseklik ile Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönünün çeliştiğini belirterek, otopsisin Oktay Çetinsoy isimli bir stajyere yaptırıldığını, ancak bu isimde birinin varlığını tespit edemediklerini söyledi.
Aradan geçen onca zamana karşın devletin zihniyetinde bir değişiklik olmadığını, idamın ceza değil, siyasal iktidarın 'intikam' almasının bir biçimi olduğunu vurgulayan Toktay, 'İdam özünde insanlık suçudur. TCK’nın 450/1’inci maddesi ‘planlayarak adam öldürme’yle ilgilidir. Ama hiçbir ‘taammüden adam öldürme’, Erdal Eren olayında görüldüğü gibi, devlet kadar planlı yapılamaz.' dedi.
Erdal’ın idamının ardından, pankart asarak, idama tepkisini dile getirmek isteyen Ercan Koca, gözaltına alındı. Ercan, iki gün boyunca gördüğü yoğun işkence sonucu yaşamını yitirdi. Böylece Sinan, Erdal, Ercan artık birlikte anılır oldu her 13 Aralık’ta...
Sultan Özer